Gazetecilik şerefli, idealist ve uzmanlık gerektiren bir meslektir. Başlangıcında da çileli bir yolculuk, zahmetli bir süreç gerektirir. Bugüne kadar nice gazeteci büyük mücadeleler vererek belirli noktalara gelmiş ve toplumda değer görmüştür. Ama hiçbir zaman mesleğini para için yapmamış ve kalemini satmamış, para için de oynatmamıştır.
Rahmetli Veli ağabey (Altınkaya), “Sosyal medya sorumsuz medya” derdi. Köroğlu’nun, “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” dediği gibi sosyal medya çıktıktan sonra gazetecilik ahlak ve etiği daha çok zedelendi.
Her gün basit, önemsiz pek çok meselenin ülke ve şehir gündemine geldiğini/getirildiğini görüyoruz. Sosyal medyadaki onlarca, yüzlercesi; “eline mikrofonu alıp” sözüm ona gazeteciyim diye “ülke gündemini belirlediği edasıyla” ahkâm kesiyor, bununla da yetinmeyip kurumsal medya ve gazetecileri “ukalaca” küçük görüp, onların işlevlerini sorgulayabiliyorlar.
“Onlar kim ki? Takipçileri, okuyucuları yok. Sadece biz varız” gibi boylarından büyük laflar ediyorlar.
Üzülerek belirtmem gerekir ki, işlerin bu noktaya gelmesinde “maalesef” kurumsal gazetecilerin de önemli bir eksiklik/paylarının olduğu aşikârdır. Onlar gerçekten mesleklerini layıkıyla gerektiği gibi yapsa, boşluk bırakmasa sözüm ona “gazeteci kılıklı” bu tipler türer mi?
Örneğin, şehrimizde geçen hafta kaleme aldığım bir seyyar satıcı vakası yaşandı. Bu vaka hiçbir kurumsal medyada haber olmadı. Haber değeri de taşımıyordu zaten. Dünyada ve ülkede bu kadar önemli gelişmeler varken, böyle bir konunun bu kadar suni bir şekilde köpürtülmesi/köpürtülmeye çalışılması da garabetti!
Ancak bu olay sosyal medyada “bot hesaplar, sahte yorumlarla” iki üç gün gündeme getirilmeye çalışıldı. Bu sanal atmosferden etkilenen bir-iki siyasi de kanunu uygulayanların değil kanun dışı iş yapanların yanında saf tuttu.
Bu suni atmosfer öyle bir büyütüldü ki, halen bu konuyu sürdürmeye çalışan bir-iki sosyal medyacı görüyorum.
Adaletten dem vurup; resmî izni alınmış bir yöresel ürünler fuarını, seyyar satıcı olayıyla kıyaslayacak kadar şirazeyi kaybediyorlar.
Ve bunu da millete gerçekten “gazetecilik diye” yutturduklarını sanıyorlar.
Aynı olay mobilya fuarında olduğunda ses çıkarmayanlar acaba ne oldu da şimdi seslerini yükseltiyorlar?
Buradan şehirdeki gerçek gazetecilere sesleniyorum.
Tabiat boşluk kabul etmiyor!
Bizler, görevimizi layıkıyla yerine getiremediğimiz için birileri bizim rolümüze soyunuyor!
Bizler, vergi, SGK, kira, personel gibi giderler altında ezilirken, birileri “üstelik de kayıt dışı” daha çok götürüm yapacağa benziyor!
Kurumsal yapılarınızın devamı adına kırk dereden su getirip, memleket ve millete kamu hizmeti vermeye çalışırken, “sosyal medya kırıntısı” birilerinin kurumunuzu, mesleğinizi, meslekteki onca yılınızı “sokak kadını ağzıyla” sakız etmeye çalışmasına, “Avam kamarasından konuşurcasına” her birinizi sağda-solda aşağılama gayretine kulaklarınızı daha ne kadar tıkayacaksınız?
Hoş, birkaç gazete ve televizyon sahibi bu konuda toplantılar yapıp atılması gereken adımlar noktasında harekete geçtiyse de bu bilincin daha da yaygınlaşması gerekiyor.
Bir çağrım da şehrin yöneticilerine…
Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir korsan ve sahte gazetecilik yapısı karşısında sizler de gazeteciler ile sosyal, sanal, kontrolsüz, fenomen geçinen tipleri ayırt edin lütfen!
Hiçbir şey zorunuza gitmiyorsa bile bu mecralarda yapılan Türkçe katliamı zorunuza gitsin.