Geçtiğimiz hafta içerisinde; sosyal medya platformu ile gazetecilik mesleği arasındaki fark ve uçurumları özetleyen iki ayrı yazı kaleme almış, her eline mikrofonu alıp “birçoğu fake (sahte), bot hesaplarla şişirilmiş” alanlarda kendilerine yer açan/açmayan çalışan “sayısız” isimlerin gazetecilik ile “uzaktan yakından” bir alakalarının olmadığını/olamayacağını, gazetecilik mesleğinin çok daha cefalı, onurlu, haysiyetli ve toplum yararına hizmet etmeyi ilke edinmiş çileli ancak kutsal olduğunu özetlemeye çalışmıştım.
Keza; yetki, sorumluluk ve görev alanları kanunlarla çizilmiş gazetecilik mesleği yasal bir çerçevede faaliyetine devam ederken, sosyal, bir diğer adıyla sorumsuz medyada; toplum ve ahlak düzenini dahası ülke bütünlüğünü zedeleyici hatta yıkmaya teşebbüs etmeye çalışabilecek kadar yayın/faaliyetler olduğu hepimizce aşikârdır.
Ve belki de en önemlisi, bu “sorumsuz” mecra üzerinden “ne idiği belirsiz” tiplerin kara para aklama, haksız, kayıt dışı kazanç elde ettikleri de “günbegün” ortaya çıkmaktadır.
Bunun son örneği de Dilan Polat adıyla başlayan “sanal” serüvenin, hapishaneyle biten hikâyesinde “apaçık” gözler önüne serilmektedir.
Birçoğumuz tarafından telaffuz dahi edilemeyecek rakamlar, sanal ortamlar üzerinden kazanılmakta, insanlar “maddi ve manevi” sömürülmekte, kayıt dışı paralar “oyun kurucu olduğunu zannedenlerce belirlenmiş ama devletin hafızasında kayda giren” banka hesaplarına halen “harıl harıl” akıtılmaktadır.
Anayasal ve toplumsal düzene inatla “sosyal medya kırıntılarınca” devam ettirilen bu sözde saltanat devri elbet devlet eliyle “kökten” kapanacaktır.
Bu hususta hiçbir şüphemiz yok!
Ancak…
Bir belediyenin yan kuruluşundaki firmadan medya sektörüne atlamaya çalışıp, tüyü bitmemiş yetimin hakkının olduğu bir platformu “Ali Cengiz oyunuyla” üzerine geçirip, cebinden çıkmayan (!) 70 bin liraya satın alınmış o platform üzerinden aklınca çelik (!) çomak oynayan, bizlere gazetecilik dersi vermeye kalkacak kadar hadsizleşen, devletin denetimine tabi kentteki günlük yayın yapan ve her biri onlarca işçi çalıştıran gazetelere, “200 tane bile gazete satamıyor, memlekette ahkâm kesiyorlar” diyebilecek kadar şirazesini kaybeden sosyal medya kırıntısına “anlamamakta ısrar ettiği” bir hakikati daha hatırlatmak farz oldu.
Tam bir “taşları bağlamışlar, itleri salmışlar” manzarası.
Herhangi bir kadın sosyal medya hesabında kalçasını, göğüslerini açar; “açgözlü” milyonlarcası tarafından beğeni alır, takipçi kasabilir.
Ya da “gram” haber değeri olmayan bir görüntü, bir anda milyonlarca etkiletişim alabilir.
Bu örnekleri dilediğimiz kadar çoğaltsak da hiçbirisi kurumsal gazetecilik mesleğinin önüne geçemez. Biz gazetecileri ve mesleğimizi onurlu kılan unsurlardan birisi de hiçbir gazeteci, mesleğinden dolayı beğeni toplamak için orasını-burasını açmaz. Yahut ilgi delisi olmak adına mesleğin belirlediği etik, ahlaki değerlerin dışına çıkmaz, haddini ve hududunu bilir, her selam verdiği ya da haberini yaptığı kişi/kurumlara yürüyen döviz bürosu (!) gözüyle bakmaz.
Evet, az kazanır.
Evet, çilekeştir.
Evet, popülizm delisi değildir.
Evet, haberi para için yapmaz.
Zaten bunlar olmasa bizim ve mesleğimizin sanal çöplüğünüzden ne farkı kalır ki?
Ayrıca bir sosyal medya kırıntısının kendine gazeteci demesinin; bir sınıkçının kendini hekim olarak tanıtması, bir bitki satıcısı/aktarın kendisini eczacı olarak lanse etmesinden ne farkı var?
Sosyal medya kırıntısı (!), bu işin peşini bırakmayacağım!
Gazetecilik mi kazanacak yoksa sizin kirli çöplüğünüz mü bunu hep birlikte göreceğiz inşallah.